Bu yazı herhangi bir kişi veya kurumu suçlamak amacıyla yazılmamış olup, aklımızdaki soru işaretlerine, şüphelerimize hep beraber cevap aramak için yazılmıştır.

1 Eylül 2016 tarihinde çıkan kanun hükmünde kararname ile 15 bin  ÖYP'li akademisyenin hayat akışı bir gecede değişmiş oldu.




Peki nedir bu ÖYP?
Kısaca; Anadolu'daki üniversitelerin ihtiyaç duyduğu öğretim üyelerini yetiştirmek adına, yine Anadolu'nun başarılı evlatlarını değerlendirerek, lisans ortalaması, ALES ve yabancı dil sınavlarının ortalamaları alınarak elde edilen bir puan karşılığı, YÖK tarafından merkezi yerleştirme ile atama yapılan bir akademik kadrodur. Açılımı ise "Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı"dır. Birilerinin dediği gibi ''Öğrenci Yetiştirme Programı'' değildir..!

ÖYP kapsamındaki bir akademisyen, bulunduğu program gereği, şayet kendi üniversitesinde o programın master ve doktora eğitimi yoksa, o programın master ve doktora eğitimi olan başka bir üniversiteye geçici görevlendirme ile gönderilir ve bunun için de geri dönüp orada kaldığı yıl kadar kendi üniversitesinde çalışması için kendisine yüklü miktarda senetler imzalatılır.

ÖYP'liler işe alınırken, daimi kadro olan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun 33a kadrosu ile işe alınmıştır. Yani kadrolar garantidir ve bu kadrolar merkezidir. Üniversiteler ve rektörler, bu kadrolara müdahale edemez. Ama 1 Eylül 2016 tarihinde yayınlanan 674 sayılı KHK'nın 49. maddesi ile 15 bin ÖYP'li akademisyenin 33a olan kadrosu, burslu öğrenci statüsü olan ve doktora bitince sona eren 50d kadrosuna dönüştürülmüştür.

Yine ÖYP, mülakat esasına dayanmadığı için, torpilin minimum düzeyde ve hatta imkansız olduğu bir merkezi alım sistemidir. Ama yukarıda adı geçen KHK ile,  FETÖ mücadelesi adı altında, YÖK tarafından KHK fırsatçılığı yapılarak, FETÖ ile alakası olmayan 15 bin genç akademisyenin her türlü yasal hakları ellerinden alınmıştır.

Eski YÖK başkanı ve ÖYP sisteminin kurucusu Prof. Yusuf Ziya Özcan'ın konu ile ilgili attığı twitler









ÖYP'yi bilmeyenler için ise şöyle anlatayım. Anadolu'da ''Oku, memur ol. Sırtını devlete daya'' derler. İşte hakkıyla memur olmuş binlerce genci bir gecede hainlikle itham ederek, memuriyetlerine devam edip etmemelerini üniversitelerin vicdanına bıraktılar. Ki devlet böyle dediği halde, YÖK bu gençlerin işe geri alınmamalarını istiyor. Bir kasa sağlam elmanın içinde 3 ya da 5 tane çürük elma var diye, kasanın tamamını çöpe atamazsınız.
İşte YÖK tam da bunu yapıyor. Eğer varsa birkaç tane hain akademisyen için 15 bin akademisyenin tamamını işsiz bırakıyor ve hainlikle suçluyor.

Bu durum ÖYP'lileri sadece iş yönünden mi etkiledi sanıyorsunuz. 1 Eylül'den itibaren, ÖYP'li akademisyenlerin hayatları tamamen değişti. ÖYP'li olarak varını yoğunu satıp yurt dışında eğitim almaya giden akademisyenler, madden ve manen zarara uğradılar. Düğün, nişan yapacak akademisyenler belki de ayrılmak zorunda kaldılar. Kız istemeye giden akademisyenler ret cevabı aldılar. Ve KHK'dan kısa bir süre sonra bir ÖYP'li eşi, üzüntüden 3 aylık bebeğini düşürdü. 15 bin akademisyenin tamamını, ellerinde kanıt olmadan Fetö'cü düşüncesiyle KHK ile cezalandırmak, ne insanlığa ne de adalete sığar.

Bir ÖYP'li eşi olarak, asla ve asla bu suçlamaları kabul etmiyorum. Hem ben hem de eşim yıllardır FETÖ severlerin karşısında durduk. Hocalarına itikadı bozuk, sakın dinlemeyin kitaplarını okumayın dedik diye bizimle selamı sabahı kesen insanlar, o yıllarda FETÖ yalakalığı sebebiyle amirlerinden terfi aldılar. Vallahi, bir kez bile şu adama laf etmeyeyim de herkes bizimle iyi olsun, yüksek yerlere gelelim diye asla düşünmedim. 10 yıl önce FETÖ hakkında ne diyorsam bugün de aynı şeyleri söylüyorum. 

''La ilahe illallah demeniz yeterlidir. Muhammedun Resulullah demeseniz de olur'' diyen bir insan, bu itikadi yanlışından dönmediği sürece zelil olur.

ÖYP'lilerin tamamını böyle bir hainliğin içinde görmek, aklı selim insanların kabul edebileceği bir şey değildir. Nitekim ÖYP hususunda FETÖ ilişkisini ilk gündeme getiren kişilerden birisi de Akp'li vekil Metin Külünk'tür. Metin Külünk beyefendi her ne kadar ÖYP'nin genelini konu alan bir twit attı ise de ÖYP'nin ne olduğunu, kimlerin ÖYP'li olduğunu, nasıl bir mağduriyet yaşadıklarını öğrenince desteklerini esirgemediler. Attığı twitin altına yapılan yorumlarda, insanların köhne zihniyetini rahatça görebilirsiniz.


               









Hemen belirtmek istiyorum ki ÖYP kapsamında YÖK'ün verdiği ödeneklerin hiçbirisi ÖYP'li akademisyenlerin şahsi hesaplarına yollanmadı. Ödenekler üniversitelerin hesabına yatırıldı ve ÖYP'li gençlere cüzi bir miktarı kongre harcamalarının karşılığında veya iş yerinde kullanılacak malzemelerin alınması karşılığında faturalandırılarak, her şey belgelendirilerek verildi. Doktorasını bitiren ÖYP'liler, bu malzemeleri üniversitelerine geri iade etmek zorundadır. Yani hiçbir şey ÖYP'linin cebine kalmıyor. Lafı açılmışken söyleyim. Eşim ilk ÖYP'lilerden ve bu programa girmesi için istenen taban puanların hep üstünde puanlar alarak yerleşti. O dönem ÖYP'li olabilmek için ALES'ten en az 90 puan alınması gerekiyordu ki bu puanı alabilmek herkesin harcı değil. ÖYP'li olan bir insanın, zeka seviyesi normal insanlara göre daha yüksek olacak ki istenen puanları alabilsin. 15 bin insana torpille ÖYP'li oldular derken iki kez düşünülmeli. ÖYP'li olduğunun ilk ayında evlendik biz. Ve henüz 5 günlük evliyken eğitim için Konya'ya gitti. Aylarca ayrı kaldık. Madem torpille ÖYP'li olduk da niye bu sıkıntıyı kendimize reva gördük değil mi? Hayatımızın en önemli ve en güzel aylarında ayrı kalacak kadar geri zekalıyız çünkü. Size göre...


Eşim ve arkadaşları bir akşam yemeğe gidiyorlar ve arka masada bulunan üniversitelerindeki bölüm başkanlarının, Prof.ların konuşmalarında şu cümleye ister istemez kulak misafiri oluyorlar ''ÖYP'lilerin parasını nasıl paylaşıyoruz?''. Yani ödeneklerin aralarında nasıl pay edileceğini konuşuyor Selçuk Üniversitesi yetkilileri. Konya'ya eşimi ziyarete gittiğim bir gün, ödeneklerin yatırıldığı haftalardan biriydi. Bir kağıt imzalatması gerekiyordu ve imzalayan hocaya ödeneklerin geldiğini bildiği halde ''Hocam, ödeneklerimiz ne zaman yatıyor?'' diye sordu. Hoca da azarlar bir ifade ile öyle bir paradan haberlerinin olmadığını ve gelmediğini söyledi. 

Madem ki ÖYP'liler ödenekleri yiyor da o zaman niye akademisyenlere zam istenirken sadece ÖYP'liler koşuşturdu? Bu durumda çok rahat geçinmeleri gerekmez miydi? Zamma ne gerek vardı? ÖYP kapsamı dışındaki akademisyenlerin çoğu, zammı alamayacağımızı söylediler, dalga geçtiler, köstek oldular; ama o zammı aldık mı? Aldık..! Sadece ÖYP'liler değil, tüm akademisyenler aldı. Hatta zam isterken bir twit dahi atmadığını düşündüğüm Yekta Saraç da akademisyen olduğu için bu zammı aldı. Zammı isterken koşuşturan ÖYP'lilerin kurduğu ÖGESEN, zammı alan destek veren vermeyen tüm akademisyenler. Zammı alırken gecesini gündüzüne katan ÖGESEN, zam gelince de, almanızı sağladık diye gerine gerine gezen diğer SEN.ler... #öyp50d olmasın derken yanımızda olan yine ÖGESEN. 

#öyp50d olmasın diye ortalığı ayağa kaldıran, hainlerle işimiz olmaz diyen, millet vekilinden bakanına herkese derdini anlatan ve destek gören ÖYP'liler, ne yazık ki bu süreçte sadece ve sadece Yekta Saraç'a derdini anlatamadı. Bizlere destek olması yerine köstek olmaya çalışan sayın Saraç'ın az da olsa İslam fıkhından anladığını düşünmüştüm; fakat yanılmışım. Çünkü İslam fıkhında bir insanı bir suçla itham edecekseniz, sağlam delillerinizin ve şahitlerinizin olması gerekir. 15 bin insanı hainlerle bir tutarken, tek tek delil buldular mı, şahitleri var mı; çok merak ediyorum doğrusu.

Madem ki diğer akademisyenler tarafından her zaman göze batan ÖYP'liler, FETÖ temizliğine kurban verildi ve bu aziz milletin içine Anadolu'nun ÖYP'li çocuklarına karşı hainlik şüphesi düşürüldü. 

Ben de size içimize düşen bir şüpheden bahsedeyim. ÖYP'lilerin 50d kadrosuna geçirilmesinden sonra Yekta Saraç hakkında araştırma yaparken ilginç bir şeye rastladım. Risale Yayınevi tarafından basılıp, FETÖ'nün yayın organı olan Zaman gazetesi tarafından dağıtılan Prof. Vehbe Zuhayli'nin İslam Fıkhı Ansiklopedisi'nin içeriğinde Yekta Saraç'ın isminin bulunması bir tesadüf müydü? Daha Yrd. Doç. iken FETÖ'nün yayın organlarından kitap çıkaran sayın Saraç'ın bugün YÖK başkanı olması da bir başka tesadüf olabilir mi? Yine kitabın içerisinde ismi geçen Risale Yayınevi sahibi ve Yekta Saraç'ın ağabeyi olan M. Fatih Saraç'ın, Fetö elebaşına ''Bir emriniz olursa bekliyorum'' diyen Ciner grubu ile çalışması da kesinlikle tesadüftür değil mi?

Şöyle bir araştırdım da FETÖ yayın organı Zaman gazetesinin dağıttığı hiçbir ÖYP'li kitabı yok ama nedense tüm ÖYP'lileri FETÖ'cü olmakla itham eden YÖK başkanının da isminin olduğu, FETÖ yayın organı Zaman gazetesinin dağıttığı, ansiklopedi var. Çok ironik değil mi?

İşte o ansiklopedi ve iç kısımları.


yök başkanı





Oğlu, 15 sene önce Fetöcülerin dershanesine gitti diye görevden alınan akademisyen var. O halde neden Fetöcü yayın organıyla çalışan bir YÖK başkanı akıllara kurt düşürmüyor?Bizlere bildiğimiz FETÖ'cüleri ihbar etmemizi söyleyen Cumhurbaşkanımızdı. Bu millet her zaman için devletinin yanındadır. Devlet ve hükümet içine sızmış Fetö ve benzeri oluşumları ne zaman temizleyeceksiniz?


                                                                                            乇.乃